Er Mektubu Görüldü! ‘’İzafi’’
‘’Zaman sessiz bir testeredir.’’ (Immanuel Kant)
Sevgili Çakıl Taşı,
Ay, bir kez daha doğdu ve Sin, gibilikleriyle baş başa -aynı avı ile göz göze gelen bir baykuş gibi – Gün çökünce mesaim başlıyor. Tek farkım, eskisi gibi yazamıyorum…
Kendime ayıracak pek vakit bulamıyorum. Daha doğrusu , monotonluk sebebiyle hissizleştim. Hep aynı manzaralar, hey aynı yüzler, aynı düşler… her şey gün doğumu ve gün batımı gibi sabit ve keskin.
Orada vakit, senin için geçiyor mu bilmiyorum ama yalnızken -özellikle de Med Cezir olmayacak diyarlardarken -benim için hiç geçmiyor- Gülsüz kalmış bir bülbül gibi, kalemsiz kalmış kağıt gibi, ateşsiz kalmış sigara gibi, ışıksız kalmış bir oda gibi hissediyorum sensiz. Mevsimler bunu değiştiremez sevgilim.
Geçen gün ruhumla oturup karşılıklı sigara yaktım. Ben parmaklarımın ucunu yakarcasına içime çektim ve sordu; ‘’Neden bu kadar aceleci ve istikametsizsin?’’ Cevabını – hatta ve hatta sorusunu- hiç düşünmemiştim. ‘’Çünkü öyle’’ demekle yetinmek, ruhumun dumanını gırtlağıma yumru yaptı. Sahi, belli bir düzenin çarklarından biri gibiydim ama çark olarak nerede ve ne işe yaradığımı kestiremiyorum. ‘’ ben ne yapıyorum? Ne için koşturuyorum, ne umuyorum? Planlar yapsam, ajandalar tutsam, kravat bağlasam, gün dönümü kadar keskin olur muyum?’’ dedim kendi kendime ve dumandan koca bir ‘’sıfır’’ çizdim. Sıfır, bilinmezlik gibidir ya biraz…
Gözümün önünden tüm yaşantılarım, topuğumda sigaramı söndürdükten hemen sonra geçmeye başladı. Film şeridi gibi değildi, bir otobüs yolculuğunda, araç hareket halindeyken, duyumsadığımız şeyler gibiydi, yani, camın arkasındaki ve aracın içindeki yaşantılar…
Sen camın ardındayken, ben aracın içinde çok şey yaşadım ve sen de bu araca bindikten sonra çok gibilik dağıldı fakat benim hala sorularım – ve gibiliklerim– çok! Katlanamamandan o kadar korkuyorum ki…
İlkokul bitti, lise yıllarım çok güzeldi, üniversite öyle böyle geçti gitti, askerlik de bitiyor, tamam, ama ya sonrası? Bunlar zaten her Türk erkeği için keskin olan şeyler ama ya sonrası ne olacak? Zaman, hayatımı ince ince parçalara dilen bir aşçı ise, bundan sonrasındaki istihkakımıza düşen ne? Kendime bunları sormadan edemiyorum. Sanki, tüm keskinlikler çıkmış ve bir sürü gibilik girmiş hayatıma. Sırtına altın semer vurulmuş bir eşek gibi hissetmem bundan.
‘’Zaman, en adil hakimdir’’ der Atsız. Umarım bu işin kararını, hükmünü doğru verecek kadar tarafsız bir yargıdadır… Ben, çok yoruldum, buradaki günlerim de benim gibi çok yorgun olsa gerek , ağır ağır geçiyor. Gün doğunca, bir çentik daha atıyorum şafak haneme.
Bana söz ver , bu gibiliklerin hepsini beraber aşacağız. Hepsini gülerek yad edeceğiz. İlerideki zamanda yapmak istediklerim şimdilik bunlar. Kanatlarından öpüyorum.
Sin ya da Gibilerden Gibi