Kafa Açan YazılarRöportaj

Beyoğlu’nun En Güzel Ağabeyi | Ahmet Ümit’e Sordum

Aşk ve sevgi konusunda gönlümüzde taht kuran, 40 dilde okunan adam, Antepli  Dan Brown, Türk polisiyesinin Başkomiser Nevzat’ı, Beyoğlu’nun  en güzel ağabeyi: Ahmet ÜMİT. 

1) Ahmet Ümit’i Ahmet Ümit’in gözünden anlatır mısınız? Ahmet Ümit kimdir?

1960 yılında Gaziantep‘te doğdum. 18 yaşında İstanbul’a geldim. Dolayısıyla iki şehrin benim üzerimde çok büyük etkisi vardır. Gaziantep’in özellikle kişiliğimin, şahsiyetimi belirlemede ilk gençlik yıllarımın orada geçmesi çok çok önemli. Dolayısıyla bu bir temel gibi düşünülmelidir. Sonra İstanbul, oradaki yıllar, politik dönem ve sonra üçüncü bir şehir var: Moskova. Elbette bu iki şehir kadar önemli değil ama bir yıl kadar orada yaşadım. Ama politik süreç açısından o bir yılı da önemsiyorum açıkçası. Aslında birkaç tane Ahmet Ümit var diyeyim sana. Bir tanesi bu işte. Antep’te büyümüş solcu bir genç. Sonra 29 yaşında yazar olmaya karar vermiş. Ondan sonra yazar Ahmet Ümit. Ama bütün süreç birbirini derinden etkiliyor. Yazmaktan mutluluk duyan, edebiyatın kendisine çok iyi davrandığı bir adamdan söz edebiliriz. Çünkü yazarak hayatını kazanan, yazarak bu kadar çok insana ulaşabilen yazarak eserleri 30’a yakın dilen çevrilen biri olmak oldukça şans olarak düşünüyorum.

2) Bildiğimiz üzere Gaziantep doğumlusunuz. Yazar olmanıza olan katkıları var mıdır bu şehrin?

Çok şey var aslında ben farkında değilmişim. Benim annem terziydi, çırakları vardı, eve gelirlerdi. Onlara annem masallar anlatırdı, izlediği filmlerin hikayelerini anlatırdı, okuduğu romanları anlatırdı. Dolayısıyla doğrudan Antep kültüründen, tam bir Antep kadınından beslenmiştim. Sadece annem değil aynı zamanda o dönem Antep çok daha saftı. Saf derken göç almamıştı, Antep kültürü daha yoğun bir şekilde hissediliyordu. Çalışkanlık, cesaret, arkadaşlık, dostluk, paylaşma gibi birtakım nitelikleri benim hayatımda etkili oldu diyebilirim. Dolayısıyla eğer Antep kültürü olmasaydı, eğer başarılı bir yazarsam bugün, bu kadar iyi bir yazar olamazdım.

 

3) Kırlangıç Çığlığı adlı romanınızda organ mafyacılığı ve çocuk istismarı üzerinden bir katilin serüvenini anlatmışsınız. Romandaki karakterin çözümü öldürmek. Peki sizin bir çözümünüz var mı bu toplumsal sorun hakkında?

Öldürmek tümüyle yanlış zaten ben bu bağlamda idama da karşıyım. Yani cezayı cezayla halledemezsiniz. Bu sorunu çözmenin bir tek yolu var: Eğitim. Çocuklara cinsel eğitim vermek, çocuklara cinsel kimliklerini anlatmak. Bu anlatılmayan bir şeydir ne aile içerisinde ne okulda anlatılır. Okullara mutlaka cinsel eğitim dersi konulmalıdır. Ama her şeyden önce ailenin çocuklara cinsel kimliklerini, bedenlerinin özel olduğunu, bedenlerine kimsenin dokunmaması gerektiğini anlatmaları gerekir. Bunlar Türkiye’de hiç konuşulmayan meselelerdir. Cinsellik bir utanç olarak görülüyor saçma sapan birtakım ilkel nedenlerle. Elbette cinselliğin doğru yaşanması lazım. Erkekliğin kutsanmaması lazım, erkeklik çok yüceltiliyor. Kadınlar küçümseniyor, küfürlerin hepsinde de öyledir. Dünyanın en güzel eylemi olan sevişmek bile erkeğin kadına şiddeti olarak algılanıyor. Tüm bu anlayışın değişmesi lazım. Ceza, tabi olacak ama tek başına çözüm değil.

4) İlk edebi eseriniz Sokağın Zulası adlı bir şiir kitabıydı. Ne oldu da şiirden vazgeçip polisiye yazmaya yöneldiniz?

Ben aslında ilk hikaye yazdım. İlk şiir yazmadım yani. Moskova’da şiir yazdım. Hiçbir zaman şair olmak gibi bir hedefim yoktu. Şiir benim için asıl mesele olmadı hiç. Esas meselem düz yazıydı. Şu sıralar daha çok romana yoğunlaştığım için şiire ara vermiştim. Belki inzivaya çekilirsem yeniden yazarım. Ama ben bir şair değilim bu konuda bir iddiam yok. Kendimi roman yazarak ifade ediyorum.

5) İlk öykü kitabınız Çıplak Ayaklıydı Gece, 40 kadar dile çevrildi ve hala da okunuyor. Bu kitabın yeri sizde ayrı olsa gerek. Biraz anlatır mısınız bu kitabın hikayesini?

Çıplak Ayaklıydı Gece ilk benim anlattığım politik dönem, gençlik dönemimi, politikanın içerisinde olduğum dönemi anlatıyor. Gerek 12 Eylül öncesi gerek sonrası yer aldığım antifaşist bir gruptaki genç bir adamın öykülerini, duygularını anlatan bir kitaptır. Güzel bir kitaptır. Çok sevdiğim bir kitaptır. Mesela Sokağın Zulası’ndaki acemilikler yok bu kitapta. Yoğun bir şekilde kendi hayatımız, onların yer aldığı hikayeyi anlatıyor.

 

6) Kitaplarınızdan ustalık eserim budur diyebileceğiniz bir eseriniz var mı?

Vallahi usta olduğumu düşünmüyorum açıkçası. Kendimi ilk kez yazar olarak hissettiğim kitabım, kaçıncı kitabım olduğunu bilmem ama, Sultan’ı Öldürmek‘tir. Onca kitap yazdıktan sonra ancak hissettim, kendi içimde hissettim. Gerçekten yazar gibi hissetmek, yazar olmak bu duyguyla yaşamak ancak Sultan’ı Öldürmek’le gerçekleşmişti. Ustalık eserim diye bir şey benim için yok en azından. Bir kitap yazmaya başlarken ilk kez yazıyormuş duygusuyla, amatör bir duyguyla yazarım. Bunları severim zaten.

“Sultanı Öldürmek”in Sırpça basımı

7) Her insanın hayatında bir dönüm noktası vardır elbette. Buna dayanarak Ahmet Ümit ne zaman Ahmet Ümit oldu? Kendinizi tam anlamıyla tamamlanmış hissediyor musunuz eğer hayırsa ne zaman tam anlamıyla tamamlanmış hissedeceksiniz?

İnsan kendini tamamlanmış hissederse ölür. Hiçbir zaman hissetmedim. Ahmet Ümit olmak ya da başka biri olmak gibi bir şey olduğunu düşünmüyorum ben. Yaşadığımız sürece kişiliğimiz değişiyor ve biz birtakım değerlere sahip çıkıyoruz, yeni değerler oluşturuyoruz. Bazı fikirlerden vazgeçiyoruz, bazı fikirleri sahipleniyoruz. Temel bazı meselelerde ayrılmıyoruz. İdeolojin nedir diye sorarsan: Doğaya saygı, canlılara saygı, insana saygı; insanı o kadar sevmiyorum ama… Ahmet Ümit olmak diye bir şey bence yok, sürekli devam eden bir şey. Oldum dediğiniz zaman bence ruhsal olarak öldüğünüz andır. Eğer insan öğrenmeyi, araştırmayı, kendini geliştirmeyi bırakırsa, yani yenilenmeyi bırakırsa ‘Ben oldum, tamamım, şahaneyim’ derse bence artık Allah rahmet eylesin ruhen ölmüştür o.

 

8) Başkomiser Nevzat nasıl doğdu, nasıl yazmaya karar verdiniz? Şimdi de Ahmet Ümit’in gözünden Başkomiser Nevzat’ı dinleyebilir miyiz?

Başkomiser Nevzat’ı aslında yazmayı düşünmüyordum. 1998’de bir günlük gazete benden polisiye hikayeler istedi. Haftasonları bana bir sayfa verdiler. İşte orada bir karakter yaratayım dedim ve Başkomiser Nevzat çıktı. Çok sevilince dizi yapılmaya başlandı. Uğur Yücel Karanlıkta Koşanlar‘ı yaptı işte. Şeytan Ayrıntıda Gizlidir yapıldı. Baktım ki diziciler bizim karakterleri almış götürüyorlar o gitmesin diye oturdum onun bir romanını yazdım Kavim diye. Kavim ile birlikte ortaya çıktı. Aslında namuslu bir polis, pek sık görmediğimiz çok nadir olan çünkü polis, gücü temsil ettiği için çok kolay ahlaki olarak bozulabilir. Polislere önerim Başkomiser Nevzat gibi olundur.

 

9)Biz Başkomer Nevzat’ı okumayı çok seviyoruz. Peki Başkomser Nevzat en çok kimi okumayı seviyor?

Ben her şeyi okuyorum. Klasiklerden vazgeçmem. Genç Türk yazarlarının çıkan ilk kitaplarını da alırım. Polisiyeyi çok az okurum çünkü kaliteli polisiye çok az bulunuyor daha çok edebi metinleri okuyorum. Felsefe çok okurum. Yazdığım romanlarla ilgili çok okurum. Şu an yazdığım bir roman için (Berg ve Bergama) Antik Yunan Dönemi Anadolu’su üzerine okumalar yapıyorum. Yazdığım romanlarımın bir kısmı tezli romanlardır. Üniversite tezli. Patasana, Elveda Güzel Vatanım, İstanbul Hatırası, Bab-ı Esrar gibi romanlar tezli romanlardır. Tıpkı bir akademisyen gibi o dönem üzerine okumalarım oluyor.

10) Başkomiser Nevzat ile Ahmet Ümit’in ortak özellikleri var mıdır?

Bence yok. O benim yarattığım bir karakter ama ben bütün karakterlerimi yaratırken iyiye ve kötüye bakıyorum, içimdeki korkak ve kahramana bakıyorum. Yani zayıf ve güçlü yanlarım ne varsa o karakterleri yaratırken elbette hem o karakter özelliklerimi kullanıyorum hem de kendi deneyimlerim yahut bana anlatılan deneyimler, tanık olduğum olayları kullanarak yaratıyorum. Yani ikisi farklı insanlardır.

 

11) Patasana’da Patasana oldunuz, Sultanı Öldürmek’te Müştak Serhazin oldunuz, Sis ve Gece’de Sedat oldunuz, birçok romanınızda Başkomiser Nevzat oldunuz. Peki gerçek hayatta keşke şu yazdığım karakter gibi olsaydım dediğiniz oldu mu? Ya da onun gibi davrandınız mı?

Hiç düşünmedim. Hiç onlar gibi olmak istemem. Çünkü karakterlerime karşı çok acımasız davranıyorum. Ahmet Ümit’in onlardan daha iyi bir hayatı var.

12) ‘Ben zalimler çağında yaşayan bir alçaktım’ demişti Patasana. Her çağın mutlaka bir Patasana’sı vardır. Patasana’nın bu cümlesini düşünürsek günümüze de bir gönderme yapılmıştır diyebilir miyiz?

Tabii ki direkt günümüze gönderme yapılmıştır. Bu çok daha fazla geçerli. Gerek dünya gerek Türkiye aslında şu an katıksız bir zalimler çağı. Ve bu zalimler çağında yaşayan yüzlerce, binlerce alçak var. Patasana bir saray yazmanıydı, bir devlet adamıydı aynı zamanda bir tarih kaydedicisiydi. Bugün bunları devlet kademelerinde gazetecilerde görebiliyoruz. Güce yakın olmak için onurundan, ahlakından vazgeçen çok fazla insan var. Patasana’nın bu lafı bence evrensel bir laftır.

13) Bir söyleşinizde ‘Yazarların üslubunu belirleyen onların kişisel tarihidir.’ demiştiniz. Sizin üslubunuzu belirlemede katkı sağlayan kimdir?

Doğru. Benim üslubumu belirleyen şey aslında özellikle 14 yaşından 30 yaşına kadar yaşadığım politik süreçtir. O süreçte yaşadığım fırtınalı hayat, öğrendiklerim. Çok heyecanlı hayat. O hayatın kendisi benim heyecanlı şeyler yazmamı sağladı. Başka şekilde de anlatabilirdim anlatacaklarımı ama öylesine yoğun bir çatışma, kaçma kovalamaca ve gerilim ortamı beni polisiye romanlar yazmaya yönlendirdi.

 

14) Katiller ile görüşmeler yaptınız mı? Biz onların hikayelerini ya da hikayelerinin bir parçasını okuduk mu?

Tabii tabii. Ben akıl hastanesine gittim. Orada Paranoyak şizofrenlerle yani yakınlarını öldürmesiyle orada olan insanlarla röportajlar yaptım. Birden çok karakter izledim. Onlara bakınca insanlık dışı bir şey görmüyorum, insanlar sonuçta. İnsanlar hem iyi hem kötü tarafı vardır. Onlar kötü tarafa geçmişler. Ve orada korkunç işler yapmışlar.

 

15 ) Ben son olarak Başkomiser Nevzat ne zaman emekli olacak diye sormak istiyorum.

Kahramanlar emekli olmaz. Hiçbir kahraman emekli olmaz. Sherlock Holmes emekli oldu mu? Başkomiser Nevzat’ı da ne öldüreceğim ne emekli yapacağım. O hiç şüphesiz ki eğer eserlerim başarılı olur yaşarsa o benden daha uzun yaşayacak.

 

 

Yazı yayınlanma tarihi: 23 Ekim 2018

Röportajı yapan: Ali Can Göksu

Ali Can Göksu

Eskişehir Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğrencisiyim. Yani yaprak döker bir yanım,bir yanım bahar bahçe. Hayata bakış açım gülerken düşünmek:) KafaKampüs'e de bu yüzden katıldım zaten. Sizler için de elimden geleni yapacağım. Kısacası elimden gelen yüreğimdir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu