Başarısızlık Zihnimizde: Cam Tavan Sendromu
İnsanlar başarmak için uğraşıp emek verirler ancak kimi zaman ne kadar uğraşırsak uğraşalım, ne kadar emek verirsek verelim işler istediğimiz gibi gitmez. Başarısızlık ağına düşüveririz. Hatta insan öyle bir noktaya gelir ki bu başarısızlık ağına birkaç kez düşse bu ağ ona kurtulması imkansız olan bir kapan hissiyatı verir. Yani ‘’öğrenilmiş çaresizlik’’ girdabı sarar çevremizi. Peki sadece insanlar mı böyledir?
Pireler de bu öğrenilmiş çaresizlik ile kendilerine sınır koyabilirler ancak nasıl?
Bir grup araştırmacı pirelerin çok yükseğe zıplamasından esinlenerek bir deney düzeneği oluşturmaya karar verir. Düzeneğin mantığı, pireleri 30 cm yüksekliğinde cam bir fanusa hapsedip zeminden ısı uygulayarak pireleri zıplamaya teşvik etmektir. Nitekim öyle de olur. Ancak pireler her zıpladığında cam fanusa çarparlar. Zamanla pirelerin cam fanusa çarpmamak için 30 cm den daha az zıpladığı görülür. Daha sonra pirelerin üzerindeki engel olan cam fanus kaldırılır ancak pireler yine 30 cm den az zıplamaya devam ederler. Zira artık engel cam bir fanus değil pirelerin zihninin kendisidir.
Bu deneyden de anlaşılacağı gibi ayağımıza bağ olan durum başarısızlık değil öğrenilmiş çaresizliktir. Arasındaki fark nedir ki?
Öğrenilmiş çaresizlik, belli bir durumda sürekli olarak ortaya çıkan başarısızlığı kökten kabullenme durumudur. Başarısızlığı kabulleniş öylesine güçlüdür ki bazen başarısızlığın önündeki tüm engeller kalksa da kişi başarısız olacağına inandığı için engelin kalkmış olduğunu fark edemez.
Başarısızlık ise bir durumun o koşullarda hedefe ulaşamamasıdır. O koşullarda diyorum çünkü başarısızlıktan çıkarılan derslerle koşullar değiştirilip olumlu sonuçlara varılabilir. Zaten asıl başarı bu değil midir?
Başarısızlığı başarıya dönüşenlerin sayısı da az değildir.
Edison örneğini hepimiz biliriz ampul icat etmek için yüzlerce deney yapıp yüzlerce başarısızlığı göğüslemiştir. Aslında her başarısızlık onu başarıya biraz daha yaklaştırıyordu, biliyordu. Ancak farkında olmadığımız örnek sayısı da az değildir.
‘’The Beatles’’ bir çoğumuzun severek dinlediği bir grup oysa bu işe ilk girdiklerinde o kadar çok reddediliş yaşamışlar ki. İyi ki vazgeçmemişler demeden edemiyor insan.
Bir örneğimiz de Stephan King. Bir çoğumuzun kitaplarını okuduğu muazzam bir yazar. İlk yazmaya başladığı kitapla defalarca reddedilip ancak eşinin desteğiyle kitabı tamamlayan yazar bu kitabıyla müthiş bir başarı yakaladı. Milyonlarca kopyası satılan kitap aynı zamanda film olarak uyarlandı. İyi ki o reddelişlerinde eşi destek olmuş yazara .
Hepimiz bizi başarıya yaklaştıran durumun hatalar olduğunu fark edip çalıştığımız gün, güzel şeyler için ‘’iyi ki’’ olmayı başaracağız.