Tanrılar Susamışlardı Anatole France | Kitap İncelemesi
Kitabımız: Tanrılar Susamışlardı – Anatole France
Sohbet Konumuz: Fransız Devrimi Terör Dönemi, Terör, Kanser
Tanrılar Susamışlardı, Nobel Edebiyatı Ödülüne sahip Anatole France’ın 1912 yılında kaleminden çıkmış tek kelimeyle muazzam bir eser. Yazar, Fransız Devrimi sırasında Jakobenlerin iktidar olduğu ve Jakobenlerin neden olduğu terör dönemini işliyor. Öncelikle terör nedir? Gelin anlamına bakalım.
TDK şöyle demiş: Yıldırma, cana kıyma ve malı yakıp yıkma.
Bana göre terör, içinde bulunduğu toplumun kanseridir. Elektronunu kaybetmiş bir atom, istediği elektronu elde edememesi durumunda yanındaki atomlardan elektron hırsızlığı yapmaya başlıyor. Elektron hırsızlığı yaptığı atomda bir süre sonra elektron kaybettiği için o da hırsızlık yapmaya başlıyor ve böylece hücrenin içinde bir savaş ortamı meydana geliyor. Bir süre sonra da içinde kaos ortamı oluşan hücre, kendi oksijenini kaybetmeye başlıyor ve hücre de elektronunu kaybetmiş atom gibi yanındaki hücreye saldırmaya başlıyor. Bu olayların ardından kanser hastalığı ortaya çıkıyor ve kanserli hücreler bilinçlerini kaybedip hızla çoğalıyorlar. Şuan ki teknoloji ile de kanser tedavi edilemiyor. Terörde de durum böyle değil mi sizce de? Fransız Devrimi Terör Döneminde de durumu ben böyle gördüm. Tabii, ‘Durum ne diyeceksiniz?’ haklı olarak. En iyisi kitaba döneyim.
Ana kahramanız Evariste Gamelin, koyu bir devrimci, sadık bir vatansever, fakir bir ressam. Olaylar ilk 50 sayfada gayet sakin, yazar bize karakterleri tanıtırken, Fransa’nın içinde bulunduğu durumu anlatıyor. Daha sonra ana kahramanız jüri üyesi oluyor. Suçluların idam edilip edilmemesine diğer jüri üyeleriyle birlikte karar veriyor. Kral yandaşlığı yapanların, ajanlık yapanların hepsinin kafaları giyotin ile buluşuyor. Devrimi korumaya çalışıyorlar. Tam anlamıyla isteklerini elde edemiyorlar ve ihtiyaçlarını gideremeyen atom gibi, devrimciler de devrimi yaşatmak adına birbirleriyle savaşıyor, aynı vücutta barınan atomların birbirini öldürmesi gibi . Öyle ki kendi içlerinde fikirleri uyuşmayan insanları, hatta koyu devrimcileri bile giyotine yolluyorlar.
Şöyle bir cümle var kitapta durumun özeti niteliğinde:
Giyotin sürekli işler ve devrim kendi çocuklarını da yemeye başlar.
Artık idam olayları o kadar çok oluyor ki, vatanın selametini isteyen halk bile ‘Artık durun!’ diyor. Artık iftira atılmış suçlulara bile kendini savunma hakkı tanınmıyor. Mahkemeye girmek demek giyotinle buluşmak demek oluyor.
Terör Dönemini ve Fransız Devriminin arka planını ziyadesiyle iyi ve nitelikli anlatan bir eser olmuş. Neredeyse her sayfanın altında; kişiler, aksesuarlar, sanat eserleri, tarihi olaylar gibi çok çeşitli konularda açıklamalar var. Bu da kitabı daha dolu bir eser haline getiriyor bence.
Kitapta aynı zamanda insanların yapısını da anlatmış yazar. İnsanların aslında nasıl düşündüklerini, şiddet yanlısı yapılarını, karşı taraf ne kadar haklı olursa olsun açıklamalarını dinlemeyip nasıl kendi bildiklerinden şaşmadıklarını, nasıl bir anda değişebildiklerini, nasıl farklı karakterlere bürünebildiklerini işlemiş.
Gayet akıcı bir dili var. Sadece açıklamalara göz atarken yavaşlıyorsunuz. Hem tarihe tanıklık ediyoruz hem tutkulu bir aşka, hem de ihanete. Tarihi olarak olmasa da aşk konusunda kitabın sonunda çok şaşırdım.
Mutlaka okunması gereken, ayırdığınız zamana değecek kitaplardan.