Japon Bir Yazarın Hikayesi: Haruki Murakami
Eserleri tüm dünyada elliden fazla dile çevrilen ve özgün üslubuyla kitleleri kendine hayran bırakan Haruki Murakami…
Japon ve dünya edebiyatının tartışmasız en iyi isimlerinden biri olan, eserleriyle tüm dünyada büyük yankı uyandıran yazar kimilerince, “Post-modern, büyülü gerçeklik ve sürrealist kurgu yazarı“ olarak tanımlanır. Gelin Murakami’yi daha yakından tanıyalım!
Japonya’nın 20. yüzyıldaki en önemli ve popüler yazarlarından biri olan Murakami, 12 Ocak 1949 yılında dünyaya gelmiştir. Çocukluk ve gençlik yıllarını Kobe’de geçiren yazar, edebiyata her zaman ilgi duymuştur. Üniversitede drama okumuş, eğitimi devam ederken şimdiki eşi Yoko ile tanışıp evlenmiş ve 1975 yılında üniversiteden mezun olmuştur.
Haruki Murakami, hem edebiyata, hem sinemaya, hem müziğe, hem spora ilgisi olan bir yazardır. Üniversiteden mezun olduktan birkaç yıl sonra, eşi ile birlikte bir caz kulübü açmış ve burayı yedi yıl boyunca işletmişlerdir. Aynı dönemde bir gün, beysbol maçı izlerken aniden yerinden fırlayıp, içinden gelen sesi dinleyerek eve koşmuş ve ilk romanını yazmaya başlamıştır. 29 yaşında olan Murakami, ilk kitabı Kaze no uta o’kike (Rüzgarın Sesini Dinle)’yi yayınlamış ve bu eseriyle Gunzou Edebiyat Ödülü’nü almaya hak kazanmıştır.
Bundan sonra yazma tutkusunun farkına varan yazar, ara vermeden yazmaya devam etmiş, Yeni Yazarlar Edebiyat Ödülü’ne layık görülen ikinci kitabının hemen ardından Hitsuji o meguru boken (Yaban Koyununun İzinde) eserini yazmıştır. Batı edebiyatının karakterlerinden izlere rastlandığı eserleri, genç okurlar tarafından oldukça sevilmiştir.
Yazar, postmodern Amerikalı yazarlar Kunt Vonnegut ve Richard Brautigan’dan etkilenmiştir. Bu nedenle, geleneksel akım yanlısı olan eleştirmenler tarafından fazlaca olumsuz yönde eleştiriler almıştır. Eserlerindeki karakterlerin isimleri dışında hiçbir şekilde Japon kültür ve yaşam tarzını yansıtmadığı, batı edebiyatına özendiği yönünde yorumlar yapılmıştır. Yapılan bu olumsuz eleştiri ve yorumlara her ne kadar kulak asmadığını belirtse de, 1986 yılında New York’a yerleşerek ülkesini terk etmiş fakat 1995’li yıllarda ülkesinde yaşanan bazı kötü olaylar sonucu (Kobe Depremi, Metro Saldırısı) Japonya’ya geri dönmüştür.
Dünya çapında ilk ses getiren eseri ise, 1987 yılında kaleme aldığı İmkansızın Şarkısı’dır. Kitap, dünya çapında 16 dile çevrilmiştir.
Böylece Murakami, dünyaca tanınan bir yazar haline gelmiş, bunun ardından sırasıyla,
- 1988 yılında Dance, dance, dance
- 1992 yılında South of the Border and West of the Sun (Sınırın güneyinde, güneşin batısında),
- 1995 yılında Wind up Bird Chronicle (Zemberekkuşu’nun Güncesi) eserlerini yayınlamıştır.
- 2002 yılında ise, en sevilen ve en ses getiren eseri Kafka on the Shore (Sahilde Kafka)’yı yazmıştır.
- Murakami’nin başyapıtı olarak nitelendirilen 2009 yılında yayınladığı, Japonya’da ilk günden birinci baskısı tükenen, bir çok dünya diline çevrilmiş, üç ciltten oluşan eseri 1Q84, tüm dünyada milyonlarca satmıştır.
İkiyüzlü, insani değerlerden uzak olan, medya karşısında farklı normal yaşantısında farklı davranan insanlardan daima nefret etmiş. Bunlara eserlerinde bile yer vermek istememiş Murakami… Günlük yaşantısına bakıldığında, oldukça düzenli ve disiplinli bir yaklaşıma sahip bir yazar. Her gün sabahın erken saatlerinde kalkıp, 4-5 saat yazı yazmakta, ardından 10 km koşup, akşamları ise en büyük hobisi olan çeviri işiyle uğraşmaktadır.
Sınırlı bir kitleye hitap eden post-modern felsefik bir tarza sahip olan ‘Murakami eserlerinin’, bizi kendisine çekmesinin belki de en büyük sebebi, karakterlerin çok okuyan, entelektüel, çoğunlukla yalnız kimselerden oluşması olabilir. Eserlerindeki o etkileyici cümleleri okuyucuya aslında gayet basit bir dille aktarıp aynı zamanda resimden, müziğe birçok sanat dalıyla ilgili oldukça kapsamlı bilgilere yer verir. Murakami’nin eserlerini okumak aslında onun büyülü dünyasına giriş yapmaktır. Ve o büyülü dünyada kendini bulmak her okur için bir ayrıcalıktır…