Kafa Açan Yazılar

Varoluşçuluğun Kraliçesi: Beauvoir

Fransa’nın kadın figürlerinden bahsetmem gerekirse sayfalarca yazabilirim. Şehrin sembolü haline gelen Eyfel (Eiffel) Kulesi’ne Fransızların Dame de Fer (Demirden Kadın) demesi bile kadının toplumlarında nasıl yüceltildiğini gösteriyor bizlere. Geçmişlerine baktığımızda Jeanne D’arc gibi mücadeleci kadınların varlığını gösteren bu toplumun içinden çıkan bir başka kadına değinelim şimdi… Felsefe için doğmuş bir kadına…

Okumaktan vazgeçmeyen bir kadın

Hayatını Sorbonne felsefe bölümüne adayan Beauvoir Ecole Superieure’e geçtiğinde hayatının aşkıyla karşılaşacağını bilmez. Elinden bırakmadığı kitaplarıyla okulun dikkat çeken bu zeki kızı felsefede dur durak bilmeden ilerlemekte kararlıdır.

Üniversiteden fazlasını arayan bir kadın

Üniversitede kalmak istemeyen, onun günümüz yüksek lisansı diyebileceğimiz “Ecole Superieure” üne geçerek bu alanda sivrilmeyi amaçlamıştır. Ecole Superieure bizim bildiğimiz yüksek lisanstan şu şekilde farklıdır: Fransa’nın en prestijli yüksek öğrenim kurumudur. Sınavlarının zorluğundan ötürü hiçbir öğrenci bu okullara girmeye cesaret edememektedir. 200 başvurudan 30 unu alacak kadar detaycıdır. Felsefi ve bilim konuları ağırlıktadır, Sartre ve Beauvoire’dan sonra bu ekolün değerinin felsefe alanında arttığını söyleyebiliriz.

Felsefe kokan bir Café…

St.Germain’de bulunan müdavimleri arasında varoluşçu felsefenin önde gelen isimlerini ağırlayan şu mehşur café: Café de Flore… Haftanın belli günleri bu kafede felsefe severleri tartışırken görmek çok mümkün Sartre ve Beauvoir zamanında… Şimdi Fransızların turistik bir yere dönüşmesinden ötürü ayak basmadığı bu kafede alıyor soluğu Beauvoir daraldığı anda. Bir kahve içmekten daha fazlasını bekledikleri, sohbetleri, tartışmaları ile saatlerin farkına varmadıkları bir mekan burası. Beauvoire Sartre ile arasının kötü olduğu zamanlar bile felsefe tartışmalarını aksatmayarak gidermiş bu café ye… İşte felsefe gibi bir disiplin böyle enerjisi yüksek bir mekanla birleşince dönemin dahilerini kendine çekmeyi başarıyor…

 

Sartre’ın Vazgeçemediği kadın…

Beauvoir’ın asi ve idealist kişiliği Sartre’ın ona yazdığı mektuplarda vurguladığı özellikler olmuştur. Bir dönem bozulan ilişkilerini gözden geçirdiklerinde birbirlerini tamamladıklarını fark etmiştir bu iki düşünür. Beauvoir ondan uzakta olduğu dönemler “Bir şey Sartre için önemli diyorsam, benim için de önemlidir.” cümlesiyle ona olan düşkünlüğünü göstermiştir. Felsefe’den sonra üzerine en çok düşündüğü şeyin ilişkisini olduğunu böylelikle belli etmiştir Beauvoir. “Ayrılığımız çok uzun mu sürecek? Olsun, üç yıl sonra bile aynı olacağız, yalnız bu süre içinde gerçek bir hayatım olmayacak. Bu, yalnız bir bekleyişten ibaret olacak…” sözleriyle Sartre Beauvoir ile ayrılığın zihninde ve kalbinde asla gerçekleşmediğini de böylelikle belirtmiştir. Kendilerini kaptırdıkları felsefe serüveninde düzenli olarak beyin fırtınası yapmaya zaman ayırdıklarını klasik buluşmalarıyla da göstermişlerdir.

Sartre aynı okulu okuduğu Beauvoir ile mezun olurken birinci olmanın gururunu yaşarken Beauvoir de ikinci sırada yer almıştır. Kaderlerinde hep diğeri birinin önüne geçmiş ve böylelikle gündemde kalmayı başarmışlardır. Aşk şehri olarak bilinen Paris’te yaşamanın hakkını çok güzel vererek kariyerlerinde emin adımlarla ilerlemişlerdir. Bir dönem hırsları yüzünden ilişkilerine zarar verseler de asla takipçileri tarafından ayrı düşünülmemişlerdir. Felsefenin ikili diyalogdan kollektif bir düşünce tarzına geçmesine aracı olan bu iki düşünür kendi cinsiyetlerine övgüde bulunarak da bir ilke imza atmışlardır. Bu ikilinin diyalogları aslında Sarte’ın şu cümlesiyle de özetlenebilir: “Ben hayatıma nasıl başladımsa öyle öleceğim kuşkusuz; hep kitapların arasında..” Ve böyle başladı varoluşculuk… İki yaprağın arasında…

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu