Türkiye’nin James Bond’u Antalya, |Bölüm 2- Olimpos, Çıralı
Sizlere sorduk ‘’İkinci yazıda nereyi görmek istersiniz?’’ diye yapılan anket sonucunda en çok oyu Olimpos aldı. Ben de sizi dinleyerek bu yazıda birbirlerine çok yakın olan Olimpos ve Çıralıdan bahsedeceğim. Merakla beklenen Olimposla başlayalım o zaman
Olimpos
Doğal kalması, antik dönemden kalan eserler ve ünlü barlarıyla Olimpos çoğu kişinin –genelde genç kesimin- tercihi oluyor. Beton izni olmadığından dolayı belde de her yer ağaç evler şeklinde ortam doğal olunca ultra lüks bir şeyler beklemiyor insan ve bu nedenle standart bir otel durumunda çoğu yer. Hal böyle olunca fiyatlar da uygun oluyor.
Şimdi bir olimpos sabahında neler yapabilirsiniz onlardan bahsedelim
Kaldığınız yerden çıkıp sahile doğru yürümeye başlayın ve karşınıza turnikeler çıkacaktır. Sahil kısmında antik çağdan kalma eserler olduğu için sahil kısmına belirli bir ücret karşılığında geçebiliyorsunuz.
Turnikelerden geçtikten sonra ortalama bi 10-15 dakika yürüyüş yolunda etrafınızda eserleri göreceksiniz bazılarını görmek için daha iç kesimlere uğramanız gerekebilir.Kayaların bol olduğu bu sahilde gerekli ekipmanlarınızı getirerek kaya tırmanışı fırsatını yakalayabilirsiniz. Caretta caretta yumurtlama alanına olarak geçtiği için sahil kısmının bir kapanış saati var ve kampa izin yok.
Sabah gezdik tozduk sahilde kapandı e şimdi napıcaz buyrun olimpos geceleri
Barlarıyla meşhur olan bir yerde gece vakit geçirebileceğiniz mekan doğal olarak bar oluyor. Bir tarafta iki dağın arasında gizemli bir şekilde kalan Orange Bar diğer tarafta ağaç evlerin arasında ahşap konseptinin devam ettiği Bull(Öküz) Bar. Zevkler tartışılmaz diyorum o yüzden bir öneride bulunmuyorum.
İkisini de dene tarafını seç :D
Çıralı
Olimposla aynı uzun sahilde yer alıyor. Sahilin bir ucundan diğerine yürümek imkansız denilebilir o yüzden Olimpos’tan arabayla çıralıya geçmek mantıklı bir hareket olur. Olimpos’ta kampın yasak olmasından dolayı kampçılar tercih olarak burayı kullanıyor.
Yanartaş (Chimera)
Hazır buraya kadar gelmişken meşhur Chimera efsanesinin geçtiği yanartaşı görmeden gitmek olmaz. 1 km bir tırmanıştan sonra ( merdiven gibi bir sistemi andıran taşlara tırmanıyorsunuz) yanartaşa ulaşabilirsiniz gece yukarısı daha güzel ama tırmanış kısmı sıkıntı olabiliyor. Yukarıda sucuk, sosis, marshmallow tarzı şeyleri kızartan insanlar var ama ne kadar sağlıklıdır orası tartışılır.
Bu yazınında sonuna gelirken sizi Chimera Efsanesi ile baş başa bırakıyorum.
Ephyra Kralı Glaukos’un oğlu Hipponoes bir av partisinde kardeşi Belleros’u öldürür ve ‘’ Belleros’u Yiyen’’ anlamına gelen Bellerophontes adını alır. Ephyra’dan sürülen Bellerophontes, Argos kralına sığınır. Kendisine sığınan bu genci öldürmeyi kendine yakıştıramayan Argos Kralı onu Likya Kralına gönderir. Likya Kralı acınacak haldeki bu genci öldürmek istemez ve onu Olympos dağında yaşayan arslan başlı, keçi gövdeli, yılan kuyruklu ve ağzından alevler saçan canavar Chimera ile dövüşmeye gönderir. Bellerophontes, Pegassos adlı kanatlı atına binerek Chimera ile dövüşmeye gider. Chimera saldırdığında Pegassos havalanır ve Bellerophontesyere inerken mızrağı ile canavarı yerin yedi kat dibine gömer. Fakat Chimera yerin 7 kat altından alevler saçmaya devam eder. Anadolu’da binlerce yıldan beri anlatılagelen ve Homeros’un bize bu şekilde aktardığı efsaneye göre hala yanan alevler, Chimera’nın yerin yedi kat dibinden fışkıran alevleridir.