Her Yönüyle Yoake Tsugeru Lu no Uta
Ezber bozan olay örgülerine sahip olan yapımlarda yönetmenlik ve senaristlik yapması ile Masaaki Yuasa, Japon çizgi dizi sektöründe özel bir yere sahip son zamanlarda benim için. Sadece senaryoda yer yer ezber bozup sert ve acımasız olabilmesi ile yine kalbimde yer edinebiliyor. Yönetmenliği zaten bir kenara. Masaaki Yuasa‘yı belki bilirseniz; Netflix sayesinde baya ün salmış olan Devilman: Crybaby‘den bilirsiniz. Eğer Devilman: Crybaby‘i de bilmiyorsanız, yüksek olasılıkla Japon çizgi dizi/film işleri ile aranız yoktur. Devilman: Crybaby de o bahsettiğim ezber bozan senaryo olayının en büyük örneğidir. Yuasa‘yı ben esas o yapım ile kalbime koydum. Olabildiğince cesur ve sert olay örgülerine sahipti. Seyircinin duygularını hiçe sayıp, senaryoda gerçekleştirmek istediği olayları aniden gerçekleştiriyor. Böyle olunca da seyirci de fazlasıyla şok oluyor. Ben oldum en azından.
Yuasa‘nın yapımları arasında izlediğim ilk yapım Ping Pong The Animation idi. Kısaca Ping Pong olarak adlandıracağım bu yapımın en büyük olayı ise sanırım tamamen temiz bir şekilde hikayesini ve anlatmak istediği mesajı vermesi. Bana göre eksiği olmayan bir Japon çizgi dizidir Ping Pong The Animation. Ama ben yine de o kadar sevebilmiş bir vatandaş değilim. Güzel dedim geçtim. Benle alakalı bir durum. Tabii “On numara yapmış” deyip saygımı da eksik etmedim yine de. Şöyle bir özelliği de var; muhtemelen bu yapım, Japon çizgi dizi/filmlerin Spor türünde olanların da çok başarılı olabileceğinin tek kanıtı. Sanırım spor türünde olan Japon çizgi dizi/filmler arasında sağlam olan tek yapım Ping Pong The Animation. Aynı film sektöründe, fantastik yapımlar arasında tek sağlam seri olan Yüzüklerin Efendisi serisi gibi. Evet bence öyle. Kusura bakmayın. Tamam tamam belki Harry Potter serisi de.
Daha sonrasında ise Yuasa‘nın izlediğim yapım; Netflix’in ünlü Japon çizgi dizisi Devilman: Crybaby oldu. Bu yapım cesur olay örgülerine sahip olması ile beni kalbimden yakaladı. Sağlam da bir finali vardı üstelik. Harika bir yapım olsa da, 10 bölüme sahip olduğu için; yer yer bazı hikaye kısımlarını fazla hızlıca geçmişler. Acele ettirmişler baya. Devilman: Crybaby ile beni kalbimden yakalamış olan Yuasa‘nın tüm Japon çizgi dizi/filmlerini izlemeye kalkışmıştım artık.
Daha sonrasında ise radarıma girmiş olan yapım Kaiba oldu. Sadece radarıma değil, izlediğim en iyi Japon çizgi dizi/filmlere de girmişti. Her bölümün farklı gezegen ve atmosferlerde geçmesi, farklı hikayelere sahip olup, Yuasa tarzında trajedi ve ezber bozan sonlara sahip olması, sahip olduğu sanat dizaynının bildiğimiz olağan Japon çizgi dizi/filmlerden tamamen farklı ve şirin olması, sahip olduğu şirin sanat dizaynına rağmen; hikayenin oldukça sert olması (Seks sahnesi bile var. Sanat dizaynına aldanıp çocuklarınız ile izlemeyin hani) ve git gide karmaşıklığı açılan etkileyici hikayesi ile favorilerime girdi rahatlıkla. Tek sorunu; sonu fazla güllük gülistanlık geldi bana. Hani biraz trajedik bitseydi, favori listemde daha yüksekte olabilirdi.
Ve yazımızın konusu olan yapımdan önce en son izlediğim Yuasa yapımı ise Tatami Galaxy oldu. Gayet güzeldi. Her bölümün bir hikaye için sunulan farklı alternatiflerde geçmesi ile tüm alternatiflerin birbirlerine ustaca bağlanması ve sanat dizaynı farkı ile farkını ortaya koyan bir yapımdı.
Yuasa artık sektörde favori adamlarımdan biri. Satoshi Kon ile aynı derecede mi emin değilim ama benim için büyük ustadır benim için.
Sonra gözüme rastgele Yoake Tsugeru Lu no Uta isimli yapım takıldı(Evet bu ismi Copy-Paste olarak yapıştırıyorum. Uğraşamam). Yoake Tsugeru Lu no Uta isimli yapımı fark ettiğimde ilk başta Yuasa’nın yönettiği bir yapım olduğunu bilmiyordum. Kısa bir süre sonra neyin nesidir Yoake Tsugeru Lu no Uta diye MyAnimeList’de araştırırken Yuasa yapımı olduğunu fark etmiştim. Görselliği de çok şirin görünüyordu zaten. Ve sonra kendime, Mahmut Tuncer’in “Helva” şarkısındaki “E ne duruyorsuuuuuun!” gibi diyerek izlemeye koyuldum. Puan ortalaması pek yüksek olmadığı için pek beklentim de yok. Ama Yuasa yapımı olduğu için hafiften bir beklentimin olmasına karşılık merakım da vardı. Artık yapımı incelemeye koyulabiliriz sanırım. Elbette Çizgi film olduğu için pek fazla bir şey yazamayacağım. Çizgi dizi olsaydı durum değişirdi. Anlatabileceğim çok şey yok.
HİKAYE
Özetlemek gerekirse; Hinashi kasabasında yaşayan Kai isimli bir ortaokul öğrencisini ve diğer 2 arkadaşını ele alıyor hikaye. Yaşadığı Hinashi kasabasının balıkçıl bir kasaba olması dışında bir de bu kasabada deniz kızlarının yaşadığına inanılır. Ama elbette bu deniz kızları için iyi şeyler denmez. Söylentilere göre kasabadaki birçok kişinin sevdiklerinden etmiştir bu deniz kızları.
Bir başka söylentiye göre ise bu deniz kızları müziğe doğru yönelirler. Eh, Kai ve diğer arkadaşı “SEIREN” adında bir müzik grubu kurmaları, tenha ve deniz bölgesine yakın bir yerde müzik denemeleri yapmaları sonucu bir tane deniz kızını yanlışlıkla çekmeyi başarmışlardır. Daha çok Kai karakterine yönelen Lu isimli bu deniz kızının olayı daha çok bütün insanlara kendisini sevdirmeyi başarabilmektir. İstiyor ki herkes sevsin beni. Ama Kai ise aksi şekilde düşünüyor. Hiçbir insan onu görüp tanımasın istiyor. Sebebi ise güvenliği için. Çünkü hiç kimselere güvenemiyor. Sonuçta kasabalıların bir kısmı deniz kızlarından ya korkuyor ya da nefret ediyor. Ayrıca Kai‘nin bu monoton ve bezmiş olduğu hayatta tek neşe kaynağı Lu‘dur.
Hikayemizin başlangıç özeti bu şekilde. Bundan sonrası ise yarısına kadar bir amaç olmadan doğaçlama şekilde gidiyor hikaye. Hikayenin genel izlediği ton ise neşeli bir ton. Ama sürekli izlerken “Hacı iyi neşeli ama ben Yuasa yapımı bir çizgi film izliyorum, hani her an her şey olabilir” diyordum. Şöyle ki; Yuasa‘nın yazdığı senaryolarda ne olacağı hiç belli olmaz gerçekten. Bir anda bir karakterin başına trajik bir olay gelebilir. Tarantino filmleri misali. O yüzden ben bu neşeli tonun fazla sürmeyeceğini ve bir yerden sonra dramaya bağlayacağını ümit ediyordum. Evet beklemekten çok ümit ediyordum. Bunu istiyordum. Çünkü böyle çok sıradandı. Yuasa çizgi filmi diyemeyeceğim kadar sıradan.
Elbette ki bu ümitler boşa. Garip bir şekilde hikaye sıradanlığını korudu ve öyle de bitti. Sanırım bu hedeflenen kitle ile alakalı durum. Biraz çocuklara da yönelik bir çizgi film çünkü Yoake Tsugeru Lu no Uta. Evet çoğu Japon çizgi dizi/filmlerin aksine cinsellik, kan, vahşet bulunmuyor. Özellikle Yuasa yapımlarına göre. Yuasa hikayesine dramatik bir şey katmadıysa muhtemelen tek sebebi hedeflenen kitle yüzündendir yoksa Yuasa’yı tamamen salarsanız; bırakın çocuklarınızı, sizin bile izlemeye tahammül edemeyeceğiniz sonuçlar çıkıyor ortaya. Bunun en bariz örneği Devilman: Crybaby. Yani kan, vahşet ve cinsellik değildi beklediğim şey Yoake Tsugeru Lu no Uta‘dan. Hikayede seyirciyi şoke edecek ani dram noktaları. Yoktu ama.
Yoake Tsugeru Lu no Uta‘nın bana göre en zayıf olduğu durum bu diyeceğim ama hedeflenen yaş kitlesini göz önüne aldığımızda bu pek de eksi olamaz gibi geliyor. Ama durum sadece dramatik ögeler olmasaydı bu doğru olurdu. Hikayenin sıradan olması da çabası. Yani çocuklara yönelik bir yapım yapılıyor diye hikayede yenilikçi olunmayacak diye bir şey yok.
Yine de şöyle bir şey var ki, hikayesini izlerken hiç sıkılmıyorsunuz. Keyifle izlenilecek şekilde işleme alınmış hikaye. Ailecek izlenilecek bir yapım aslında Yoake Tsugeru Lu no Uta. Sonlara doğru vermek istediği mesajla da belki ayrı bir etkilenme yaşayabilirsiniz ailecek.
KARAKTERLER
Karakterler aslında sıradan. Pek üzerinde durabileceğimiz kadar bir kişilik ve arka plan hikayelerine sahip değiller. Yine de bir deneme yapalım.
Kai zaten baş karakter. İlk dakikalarda karakteri tam bir bezmişlik üzerine kurulu. Bu kasaba hayatı ona artık monoton gelmeye başlamış. Buradan kurtulmak istediği belli. Okulun ona sunduğu lise seçimlerinde bile hiçbir liseyi beğenmedi diye seçim yapmayan bir karakter. Diğer iki arkadaşı ile de mutlu geçinebilen biri değil. Diğer iki arkadaş sürekli ona soru sormaya çalışsa bile Kai‘nin verdiği cevaplar maksimum 2-3 kelimelik düz cevaplar. Biraz daha zorlasa belki nihilistliğe bile bağlayacak.
Yaşadığı yer ise büyük babasının işlettiği bir dükkan. Büyük babası ise şemsiye üretip satıyor. Zamanında bu kasabada deniz kızlarından birinin, onun eşini öldürdüğüne inanıyor. O yüzden deniz kızlarından ölümüne nefret eder. Kai’nin babası ise annesinden boşanmış biri ve annesi de uzaklarda yaşamaktadır. Kai‘nin kişiliği Lu ile tanışana kadar böyledir. Lu ile birlikte artık baya baya hayattan zevk alan neşeli bir çocuk oluyor. 180 derece dönmek vardır ya; durum o işte.
Sürekli onu görmek için radyodan müzik açıp takılır onunla. Deniz kızları gerçekten de müziğe doğru gelir çünkü. Ama deniz kızları ışığa karşı savunmasızdır. O yüzden daha çok gece vakitleri ortaya çıkarlar. Kai‘nin kişiliği yapım boyunca bir kaç kez inişli çıkışlı değişmekte. Öyle pek derin ve güçlü değişimler değil tabii ama elimizde bu var en azından.
Lu karakteri ise ne olursa sürekli hayat dolu bir karakter. Amacı ise daha önceden yazdığım gibi; tüm insanlara kendisini sevdirebilmek. Kai bu konuda ona her ne kadar engel olmaya çalışsa bile; Lu bu konuda tamamen kararlıdır. Karakteri düz.
Diğer karakterler üzerinde ise pek durabileceğim bir durum yok. Sonuçta çocuklara hitap ettirilmesi planlanan bir yapımda fazlasını bulamayız. Sadece çocuklara değil tabii. Yetişkinlere de bir o kadar hitap ediyor.
GÖRSELLİK
Görsellik yönü ile gayet başarılı. Tabii çocukları hedeflediğinde bu ister istemez çok önemli oluyor. Sanat dizaynı zaten direkt Yuasa‘nın daha önceden de yönettiği Tatami Galaxy‘den çıkma. Ama renk paletleri bunda daha cıvıl cıvıl ve canlı tabii. Lu karakterinde ortaya konulmuş renk tonları bile ayrı keyif. Lu bence tasarım olarak bile bir artı. Saçları özellikle.
Bu sanat dizaynı ile ortaya çıkarılan karakterler gayet güzel görüyor. Özellikle Lu karakteri. Acayip şirin bir karakter olmuş tasarım olarak. İzlerken 20 yaşımda ve odun olan ben bile “Ya çok şirin olmuş ya” diye kendimden geçiyordum. Animasyon konusunda Lu üzerinde biraz kasmışlar gibi. Çünkü neredeyse her hareketi ile kendini sevdiriyor. Yüz mimikleri ayrı bir dava zaten. Sürekli yüzünde oluşan o gülümseme bile yetiyor aslında.
Özellikle animasyonlar ile ayrı bir görsel keyif sunulmuş. Kısacası sunum başarılı. Mekan tasarımları güzel. Renk oyunları başarılı. Lu‘nun özel güçleri ile ortaya çıkan görsellik de.
Hatta bir yerden sonra başka fantastik karakter tasarımları da ortaya çıkınca, yapım hafiften bir Ghibli animasyonu havasına bürünüyor.
Yuasa bu sanat dizaynı ile gerçekten neler yapması gerektiğini biliyor. Yönetmenliğini ayrı olarak değerlendirmek istemiyorum. Yuasa‘nın bu yapımda yönetmenlik olarak görsel yönden güçlü olduğu için burada bahsedip geçiyorum. Yuasa bu görsellik ile nasıl bir çocuk animasyonu tadında güçlü bir görsellik yapabileceği konusunda birçok yapımda olduğu gibi yine başarmış. Kaiba‘da da aynı bir başarı söz konusuydu. Ama elbette Kaiba‘nın içeriği çocuklar için değildi. Onda öyle bir ironi söz konusuydu.
MÜZİKLER
Sıradan sanırım. Sanırım diye belirttim çünkü aklımda kalmış hiçbiri yok. İzlerken dinlemekten keyif aldığım bir müzik de yoktu. Akılda kalıcı olmalarını geçtim, iyi hoş müzik de yoktu. Bu tarz yapımlarda ben özellikle müziklerin daha iyi olmasını beklerim. Zaten hikaye bazında pek numaran yok, bari müzik kısmından zevk alalım. Görsellik de önemli oluyor tabii ama ona zaten değindik.
GENEL OLARAK
Çizgi film incelediğim pek fazla yazmayacağım. Kaldı ki bu siteye öyle bir şey lazım sanırım. Ama diğer incelemelerde durum değişebilir. Yapım genel olarak çerezlik ve keyifli. Ailenizle ya da sadece çocuklarınız ile vakit geçirmek isterseniz eğer; Yoake Tsugeru Lu no Uta gayet ideal.